İÇME SUYU KALİTESİ NE OLMALI?
İnsan yaşamında en önemli madde olan içme suyunun kalitesi konusunda kişilerin anlayışı farklı farklı olabilir. Ancak uzmanlar tarafından hazırlanmış olan bir “Yönetmelik” içme suyu kalitesi konusundaki fikir ayrılıklarını ortadan kaldırabilir.
40-50 yıl önce tabiatta gördüğümüz akarsulardan korkmadan içerdik. Bugünkü su bilgimiz ile geçmişe baktığımızda ve bilmeden içtiğimiz suları düşündüğümüzde “Cahil Cesur dur” sözcüğünü aklımıza getiriyor. Tabii ki 50 yıl önce tabiat kirliliğinin daha az olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bugün doğal sularda bulunduğunu bildiğimiz ve insana zararlı olan birçok madde 50 yıl önce de doğal sularda vardı.
Yanlış bilgiler...
İçme suyu kalitesi konusunda olsun, suda bulunan maddelerin insana zarar veya yarar sağlama konusunda olsun, gazeteler de ve elektronik ortamda birçok yazılar gözümüze çarpıyor. Bunların çoğunluğu, “kulaktan dolma” bilgilerle, uzman olmayanlar tarafından yazılan veya söylenen sözlerdir. Halkımız bilgiye aç olduğu için maalesef her okuduğuna inanıyor ve yanlış bilgiyi elektronik ortam da yayıyor. Bu sebeple “Yanlış Yayın” çoğalıyor ve doğru bilginin azlığından toplum cehaleti artıyor.
İçme suyu kalitesi konusunda doğru bilgiye nasıl ulaşırız...
İlim ve iletişim devrinde yaşadığımıza göre, kulaktan dolma bilgilere hiç güvenmemek ve ilmi araştırmalar sonucu elde edilen bilgileri benimsemek en mantıklı yoldur görüşünü destekliyoruz.
Elektronik ilminin gelişmesi sayesinde suda bulunan maddeler artık “Milyarda Bir”, yani “ppb” (mikrogram/litre) seviyesinde ölçülebiliyor. Bilgisayarın ve iletişimin gelişmesi ile de tüm dünya istatistik bilgileri tek noktada toplanabiliyor ve insan sağlığına zararlı olan suda ki maddelerin sınır değerleri daha iyi takip ediliyor. Örneğin, doğal sularda bulunan “Brom” maddesinin insana zararından söz edilmezken, suyun klorlanması veya ozonlanması sonucu ortaya çıkan “Bromat” maddesinin insana çok zararlı olduğu tıbben kanıtlanmış ve sudaki azami sınırı “10 mikrog ram/litre” (10 ppb) ile sınırlanmıştır!
Bu şekilde yapılan ilmi çalışmaların sonucunda, Avrupa Birliği’nin geçerli direktiflerine paralel olarak ve Avrupa Birliği'ne uyum çalışmaları kapsamında, ülkemizde içme sularına ait bir “Yönetmelik” oluşturuldu. 25730 Sayılı, 17 Şubat 2005 tarihli Resmi Gazete ’de Sağlık Bakanlığınca yayınlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” okuyucularımızı yakından ilgilendirir. “İçme suyu kalitesi ne olmalı?” Sorusunun ilmi ve hukuki cevabı işte bu “Yönetmelik’te verilmektedir.
Avrupa Birliği gibi çok uluslu, çok nüfuslu bir birlik tarafından onaylanmış ilmi bilgilere bakarak “İçme Suyu Kalitesini tarif etmemiz daha ilimsel ve daha mantıklı olmaz mı? Elimizin altında bu günkü modern laboratuvar tekniklerinin sonucuna göre hazırlanmış, ilmi ve yeni tarihli bir Yönetmelik olunca piyasa laflarını tamamen aklımızdan silmek ve Yönetmelik’i yorumlamak bize daha mantıklı geliyor.
“İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hak kında Yönetmelik” in amacı, Yönetmelik’in ilk paragrafında yazıyor ve buraya kopyalıyoruz:
“İnsani tüketim amaçlı suların teknik ve sağlıklı şartlara uygunluğu ile suların kalite standartlarının sağlanması, kaynak sulan ve içme sularının istihsali, ambalajlanması, etiketlenmesi, satışı, denetlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir.”
Amaç cümlesi içinde okuduğumuz gibi, burada “kaynak suları” ve “içme suları” olarak iki ayrı kavram görünüyor. “Kaynak Suyu” kısaca, tabiattan çıktığı gibi, yalnızca hassas filtrasyon yapıldıktan sonra, içine hiçbir dezenfeksiyon kimyasalı verilmeden içilebilen sağlıklı suların adı oluyor. “İçme Suyu” ise, kısaca, her tür teknik ile suyu işledikten sonra yönetmelik standartlarında sağlıklı hale getirilmiş suya verilen isim oluyor.
Bu Yönetmelik, su tekniği konusunda proje ve taahhüt yapan okuyucularımızı ilgilendirdiği gibi, yanında personel çalıştıran her işletmeci için de bilinmesi gereken bir belgedir. Çünkü ülkemizde birçok işletmede içme suyu olarak kuyu suyu kullanılıyor. Zaman zaman bu işletmelerden, aynı gün 30-40 kişinin zehirlenerek hastanelik olduğunu duyuyoruz ve çevrede yapılan tarımsal gübreleme sonucunda kuyu suyuna azot, üre gibi insana çok zararlı maddelerin karıştığını teşhis edebiliyoruz. Bu tür kazaların ortaya çıkmaması için Yönetmelik’in bilinmesi yetmez tabii. Kesin ve etkili sağlık önlemlerinin alınması için de teknik yöntemlerin bilinmesi ve uygulanması gerekir.
Yönetmelik bilgileri ile yola çıktığımız da, bir kuyu suyuna yalnızca klor dozlayarak sağlıklı su elde edilemeyeceği anlaşılır. Çünkü insana zararlı olanlar yalnızca suda bulunan canlılar ve mikroplar değil, birçok tabii madde ve insan- yapımı kimyasal maddelerdir. Bu sebeple, bir işletmenin içme ve kullanma suyu olarak kullanılması düşünülen kuyu sularının çok sık kimyasal ve bakteriyolojik analizlerden geçirilerek sıkı kontrol altında tutulması şarttır. Veya kuyu suyu ters ozmos cihazı ile saflaştırılarak sağlık risklerinden uzak içme suyu üretilebilir.
Ters ozmos ile üretilen su içilir mi?
Yukarıda aldığımız karar doğrultusun da, piyasa lafları ile değil de ülkemizde geçerli olan Yönetmelik’ten bu sorunun cevabını buluruz ve riski az, kalıcı bir cevap elde edebiliriz. Yönetmelik’te, “kaynak suyu” dışında, insanın içeceği sular üç türde tarif edilmiştir:
“insani Tüketim Amaçlı Su”, “İçme Suyu” ve “İçme-Kullanma Suyu”.
Bu üç tarif içinde ters ozmos ile üretilen su konusun da negatif bir cümle yoktur, hatta “İçme Suyunun tarifinde suyun “saflaştırma” sonucu elde edilmesine müsaade edilmiştir. Ters ozmos (ve damıtma) ile üretilen su da bir tür saflaştınlmış su olduğuna göre ters ozmos ile üretilen su içilir.
Ters ozmos cihazı ile elde edilen suda mineral miktarı çok azdır...
Kulaktan kulağa gelen yanlış ve eksik bilgiler ile yayın ortamında görünen yazıların bazıları, minerali az olan sulann insana zararlı olduğunu dile getirir.
Hatta insanın içme suyu sayesinde ihtiyacı olan mineralleri aldığı söylenir. Biz gene T.C. ’de geçerli olan ve Sağlık Ba kanlığımızın kontrolündeki Yönetmelik’ten bu konuyu yorumlayalım. Bu Yönetmelik’te, birçok mineral ve madde için “kimyasal parametreler” adı altında, kabul edilebilen “En Üst” değerler verilmiştir. Fakat bu Yönetmelik hiç bir mineral için En Alt” değer göstermemiştir. Bu durumda, ters ozmos (ve damıtma) ile hazırlanmış ve içinde eser miktarda mineral bulunan bir içme suyu bugünkü resmi Yönetmelik’e göre insan içimi için “Uygun” bir sudur.
Diğer taraftan, ülkemizde şişelenmiş olarak satılan birçok kaynak suyumuz, ters ozmos ile elde edilen sulardan daha da az mineral içerir ve bu sular Türkiye’nin yüzyıllardır içilen ve beğenilen sulandır. Bu kaynak sularının çıktığı bölgelerdeki insanlar doğdukları günden itibaren bu suları içerler ve bu insanların mineral eksikliği yaşadıkları konusunda hiç bir kayda rastlanmamıştır.
İnsan ihtiyacı olan mineralleri içtiği sudan mı alır?
Bu soru ile de çok sık karşılaşıyoruz.
Türkçe ’de “Susamak” kelimesi insanın “Su ”ya olan ihtiyacını çok güzel izah ediyor. Tıp Bilimine göre “Su” bir gıda değil, bedenimiz içinde birçok dengeyi kuran sıvının ihtiyacını karşılamak için içilen maddedir. Beslenme ile ilgili yayınlarda insanın gıda ve mineral ihtiyacı için su içmeye yönlendirildiğine rastlamıyoruz, ancak su ihtiyacını karşılamak için insanın çok su içmesi gerektiği her sağlık kitabında yer alıyor.
Sağlığımızı korumak için kaynak suyu mu içmeliyiz?
Yönetmelik insan içimi için “Kaynak Suyu” yanında “İçme Suyu” deyimi de başka bir suyu da tarif ediyor ve kaynak suyunun “içme suyundan daha sağlıklı olduğunu yazmıyor. Bugünkü teknolojiler sayesinde, damıtma veya ters ozmos teknikleri ile veya iki değişik kalitede suyu karıştırarak “içme suyu” tarifine uygun, içimi çok hoş, lezzetli ve sağlıklı içme suyu üretmek mümkündür ve biz de bu teknikleri kullanarak içme suyu üreten tesisler kuruyoruz.
İnsanın “Tat Duyusu” açısından da içme suyunu yorumlamaya çalışalım.
Ülkemizde şöyle bir deyim var: “Renkler ve zevkler tartışılmaz”. Avrupalının damak zevkine uygun çok sert sulan içmek seyahate çıkmış birçok vatandaşımıza eziyet gibi geliyor. Diğer taraftan, ülkemize gelen Avrupalıların bazıları bizim çok beğendiğimiz kaynak sularını içtiklerinde yüzlerini buruşturarak “Siz böyle saman gibi su mu içiyorsunuz?” şeklinde davranıyorlar. Oysa vatandaşlarımızın çoğu düşük mineralli sulann lezzetini daha çok seviyor. Kısaca, suyun az veya çok mineral içermesi, sert veya yumuşak olması suyun içme kalitesi ile ilgili değildir, “damak zevki” ile ilgilidir. Yönetmelik içme suyunun tadını tarif etmiyor.
Bu kıymetli Yönetmelik’in varlığı ve detaylan ülkemizde duyuldukça, içme suyu kalitesi konusunda piyasada dolaşan masal türü sözlerin azalacağım ümit ediyoruz.